Tuesday, January 30, 2007

gerçeklik algısında kayışlar yaşanıyor yine. Her daim şaldır şuldur ordan oraya gezdiğim bir arkadaşım olan sayın marshmallow nişanlandı. Ben de orda nişanın ortasındaydım. Tam ortada değildim gerçi sosyalleşmekten itinayla kaçındım. Nişan anı çok kalabalık olduğu içinde kolidorda nefessiz kalmaktansa mutfaktan dinlemeyi tercih ettim. Göbek atılırken özellikle ulaşılmaz bölgelerde varlığımı sürdürdüm filan neyse. Kalabalıktan kaçıp sigara molası verildiği balkon anlarında minimum 3 maksimum 5 kız olarak hayatı, evliliği, erkekleri, kendi gelecek planlarımızı sorguladık. Aramızdan evlenmek isteyen bir allahın kulu yoktu. Bir hata yapıp de evlenirse seromoni yapmayacağına herkes yemin ediyordu. Aramızdan erkeklere bayılan pek kimse de yoktu. Herşeyin temelinde şu soru yatıyordu "neden evleneyim ki".

Sonra Nil ütopik bir şey attı ortaya. Neden birileriyle beraber olmak istiyoruz, yalnız kalmaktan korktuğumuz hoşlanmadığımız bişi bişi için. O zaman herkesin sınırlarını kendi belirlediği yaşam alanları olan istenince beraber olunan ama istenince daimi sükunet içinde huzurla kalabileceğin, hatta canın çocuk mu istedi yap hep beraber bakarız nolucak evi. O anda ayrıntılı düşünebilecel kadar kafam yerinde olmadığından aha süper ben de isterim dedim. Şimdi düşünüyorum, evet yine süper. Peki biz neden böyle düşünüyoruz. Zira hepimiz de tek eşli hayatlar sürüyor sevgililerimizde ev keyfi yapmayı seviyoruz. Nerde ooo bu kadarı çok sınırı devreye giriyor. Gelecekten ne umuyoruz ki bu kadar başımıza buyruk olmak istiyoruz. Yalnız ama değil, bağlı ama değil, sevgilinle karşılıklı beklentilerin olan ama çok da olmayan, illa ortak bişi olacaksa çocuk değil köpek olsun diye düşünen.

Şimdi bunları düşünmeyş bırakıp crimson land'in son bölümünü geçmeye çalışmalıyım. Bu kadar da yüzeyselim işte oyun herşeyin önünde gelir.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home