Sunday, November 12, 2006

şu düğün hadisesini sağ salim atlattık ya üzerimden feci bir yük kalktı. kıyafet cinnetlerine hiç girmek istemiyorum bir şekilde zulamdan bişiler çıktı, bir de tıkırık bir ayakkabı alındı neyse o iş oldu.

bir sonraki aşamada trene binme olayı vardı. Sigara içilmeyen vagonda dört saat. klostrofim iki gün önceden dürtmeye başladı beni ama ben onu pek de dinlememeye çalıştım. yine de tren kalkmadan 10 dakika önce titreyen ellerle sigara içip, yok yok iyiyim süperim die kuyruğu dik tutuyodum. yola çıktığımız ilk 15 dakika konuşamadım ama sonra yavaş yavaş gevşemeye başladım aa pek de fena diil istersem dolaşırım canım trenin içinde diyerek iç sesim de bu sefer benden yana davrandı. bugun dönüş yolunda yemekli vagonda bira içerken bol yeşilli dağların arasından geçerken jöle kıvamına gelmiştim bile. sonuçta tren çok güzel birşey, çok keyifli, çok rahat insan kendini pek bir film kahramanı gibi hissediyor.

ama düğün dedin mi işler orda çok fena değişiyor işte. biliyorum ben önyargılı bir insanım ama bunun farkında olduğum için kendimi olayı yerinde inceleme şansı da tanırım. İşte bu düğün bana önyargılarımda ne kadar haklı olduğumu kanıtladı. devasa bir düğün salonu, belliki çok hazırlanılmış, çok prova edilmiş duygusal anlar yaratma çabası. gelinle damadın bağıra çağıra evet kabul ediyoırummmmm demesi (aman evet biliyoruz kabul ediyosun yoksa biz ne bok yemeye geldik buraya kadar) sonra slow danslar, hop göbek havaları şakkıdı şakkıdı oooh. gelinle damadın o devasa salondaki devasa sayıdaki her bir insanı öpmek için uzuun bir yolculuğa çıkması. öpüşürken gülümsemekten yanak kasları yorulmuş arada duvara dönüp normal durarak dinlenelim haydiii tekrar öpüşmeye. mıncı mıncır kımıl kımıl allam cinnet.

bu arada bizim masa kategori dışılar masasıydı. alakasız tipler toplanması. yemekler pek bir felaket ötesi olduğu için aç kalmakla beraber, iki kadeh içki hakkımız vardı. ben ilk yarım saatte bu hakkımı doldurdum ve içki olaı biraz pahalıya patladı. ama vahe de başka hiçbir koşulda orda o kadar saat oturmayacağımu bildiğinden bittikçe bardak doldurdu sağ olsun. düğün girişi ve çıkışı kavga ederek de biz kendi aramızda eğlenip geceye renk kattık. yalnız topuklu ayakkabı üzerinde yürüme hissinden hoşalndığımı itiraf etmeliyim, insan yürürken kıvırabiliyor çok eğlenceli. bu arada vahe önce çok kötü giyinmiş bir kız gösterip bak bu senden çok daha kötü diyip sonra da bunu toparlamak için bütün gece çok güzelsin pek şahanesin diye laf attı bana. bilmem artık hangisine inanmak lazım. iddia ediyorki fikrini yanlış cümleyele ifade etmiş bence daha bir freudyen slip ama neyse. yeteri kadar kavga ettik zaten bu hususta. dönüşte ben uyurken kafamı öpünce unuttum ben de kızdığımı.

haha haftasonunun en bomba olayını unuttum. iki kişilik odada yer ayrıltılmıştı bize. gittik ki meğerse beraber kalmak için evli olmamız gerekiyormuş. adama iki ayrı oda tutsak da sonuçta aynı odada olacağımızı, bizi uğraştırmamasını söyledik ama adam burası resmi kurum dedi başka bir şey demedi. sevgilinle aynı odada kalamazsın, 16 yüzyılda yaşıyoruz ya biz de. eğlenceli oldu ama sonuçta yasak olmasına rağmen oda değiştirince normalde üzerinde durmayacağın bir konu oyun gibi oldu. aferin onlara.

1 Comments:

Blogger rot said...

e çok da fena geçmemiş şekerim. ben bi gün sırf yemekli vagon için bi tren yolculuğu yapmak istiyorum. gitsek ya 2 saat dönsek 2 saat takılsak ne şahane olur..

11:39 PM  

Post a Comment

<< Home